Engelli ve dezavantajlı kesimlerin dışlanmasına karşı değişimi ve entegrasyonu savunmaya, çözüm için çalışmaya 2000’li yıllarda başlamıştım. Hikaye, sevgili İlker Karagöz’ün gönüllülük yaptığı bir vakıfla beni tanıştırması ve bu tanışıklığın profesyonel çalışmaya dönüşmesiyle başlar. Kariyerimi sivil toplumda sürdürmeye karar verdiğim yıllar da bu yıllardır. (Gerçi böyle bir amaç edinmek için erken olduğunu çok geçmeden anlayacaktım.) Bu yıllar ayrıca harıl harıl okuma, araştırma, yazma çizme, planlama yıllarıdır benim için. Sosyal kavramların Dünya literatüründen uzak, siyaset dışında sivil örgütlenmenin pek bilinmediği, bağlamların kopuk, devletin ve yerel kurumların ilgisini liberalizme odakladığı günlerdi. Avrupa Birliği süreci yavaş yavaş hayatımıza giriyordu, bizim öğrenciliğimizde Erasmus diye birşey yoktu mesela, Dünya’ya açılmak kolay değildi; Show TV’nin Beyazıt kampüsünde 7/24 pusu kurduğu, 6 Kasım’ların kavga gürültü geçtiği zamanlardı. Yeni mezun olmuş biri olarak kariyerime yön vermeye çalışıyordum. İşte Reha İstanbul projesi bu arayışlarım sırasında sımsıkı sarıldığım bir sosyal girişimdir; Evreka ! Biz bunun “sosyal girişimcilik” olduğunu da o yıllarda bilmiyorduk tabii 🙂 Yaptığımız işin ne kadar büyük olduğunu 10 yıl sonra fark ettim diyebilirim, şaşıp duruyorum:) O heyecan yok mu, yazma, çizme ve hayata geçirme süreci…proje geliştirmeyi oldum olası seven biriydim fakat Reha gibi karmaşık bir organizasyon fikri yazılanın çok ötesine geçip başka bir ruha doğru evrildi. Bir grup güzel insanın yakaladığı bu ruh haline biz “reha ruhu” demeye hala devam ediyoruz. Zaman zaman sinerjimiz zayıflasa da tadı damağımızda kalmış bir kere; 2004, 2005 ve 2006…bu yılları ve başardıklarımızı unutmak pek mümkün değil.
İlkerle birlikte 2003 yılındaki vakıf ve kongre deneyiminden çok şey öğrenmiştik. Sivil inisiyatif olarak yeni bir şey yaratma fikri ile Reha İstanbul’u projelendirmeye başladık. Sayfalarca proje dosyasını bitirdiğimizde örnek aldığımız Dünya’nın en büyük fuarını Türkiye’ye getirmeye cesaretimiz vardı. (Şimdi olsa yok artık, kesinlikle olmaz deme ihtimalimiz az değil.) RehaCare International; engelliler ve özel bakıma ihtiyaç duyan bireylerin bir araya geldiği Almanya’nın Dusseldorf şehrinde, binlerce m2’de gerçekleştirilen devasa bir fuar. Ortada dev bir özel sektör, devlet kurumları ve farkındalığı tamamlanmış vatandaşlar vardı. Türkiye’de ise hiçbiri yoktu ! Ve biz sadece sivil inisiyatifiz dediğimiz iki üç kişiydik !
2003 yılında İlker’in Almanya Rehacare ziyaretinden sonra, benim gördüklerimi Türkiye’deki insanlar da görsün ki engellilik sorununa bakışımız değişsin fikri ana hareket noktamız olacaktı. Büyük bir fuar yapacak, çözümün parçası olabilecek herkesi, başta devlet kurumlarını, sivil toplumu ve kaynak geliştirme amacıyla da özel sektörü harekete geçirecektik. Ve biz…elimizdeki sıfır lira, düşük network, profesyonel olmayan ekiple yola çıktık. Önce bir kurum bulmak gerekiyordu, merkezi olan, ofisi olan, mali süreçlerin altına girecek… böyle bir çılgınlığı İlker’in çocukluk arkadaşı Gani Çetin koşulsuz yaptı. Büyük ADAM, hala da öyledir onun yüreği ve Etkin Tanıtım şirketi… Çeviri ve uluslararası ilişkilerimizi yürütmek için Deniz Karcı koşulsuz evet dedi, görsel tasarım ve kurgu için Eylem Aktepe ben yaparım deyince buluşmalar başladı. İlk senenin konsepti de “BULUŞUYORUZ” oldu zaten 🙂
Bir süre sonra ilk ana destekçimizi bulduk. Yeşim Ayöz’ün aracı olmasıyla Şişli Belediyesi ile tanıştık. Mustafa Sarıgül oluru verince mekan sıkıntımız da kısa sürede çözülmüş oldu; Hilton Convention !
Bu arada yaşanan onlarca detayı geçiyorum. Süreç uzun ve sancılı olunca bizim gibi gönüllü çalışan birçok arkadaşımız yarı yolda ayrılmak durumunda kaldı. Şişli Belediyesi Maya Center’da bize telefon, fax! ve ofis de vermişti ama hepimizin kendi işleri, kazanmamız gereken maaşlar olduğu için hafta sonları ve mesai dışında çalışabiliyorduk.
Operasyon aşamasına geçmeden ve biz duvara toslamadan hemen önce Ercan Tutal ile tanıştık. İlk senemizdi, hem tecrübesizlik hem de engelli ağlarının kopukluğu bizi çok zorluyordu. Sivil toplum tarafında Binnur Semiz’in liderliğinde TSD, Devlet tarafı ise harika bir ekibe denk gelmemizle en iyi giden ayaktı sanırım. Özida’dan tam destek almıştık… Ercan Tutal’ın ve kurucusu olduğu AYDER‘in ekibe katılmasıyla “Reha ruhu” tamamlanmış, taşlar yerine oturmuştu. Herkes üzerine düşeni en iyi şekilde yaptı. AYDER’in engellilik sorununa yaklaşımı ve argümanları bizi de etkilemişti; öyle bir etkinlik programı çıktı ki; Türkiye’nin ilk engelsiz partisini ROXY’de gerçekleştirmekten, havuzda engellilerle keşif dalışına…tek kelimeyle bu camianın düşünce sistematiğine derin izler bırakmıştık.
İlker Karagöz, Binnur Semiz, Yeşim Ayöz, Gani Çetin, Ercan Tutal, Alper Akça, Deniz Karcı, Eylem Aktepe, Ümit Zağlı… proje 3 sene için yazılmıştı. Bitirdiğimizde küçük büyük yüzlerce sivil toplum örgütünü, ulusal ve uluslararası özel sektör temsilcisini, devlet kurumlarını ve bu alanda Dünya’nın en iyi organizasyonu olan RehaCare’i aynı çatı altında bir araya getirmiştik. Kendi gelir modelini yaratmış, sponsorlar bulmuş, binlerce insanı yüzlerce etkinlikte misafir etmiştik.
Reha İstanbul artık yapılmıyor. Bizler üçüncü sektörde üretmeye, gönüllülük yapmaya tabii ki devam ediyoruz…çatı örgütümüz AYDER altında toplandık, zaman zaman kendi yollarımıza gittik…geldik…sosyal girişimcilerin yazgısıdır; bir indik bir çıktık ama hep daha iyisi için çalıştık. Reha İstanbul ruhuna katkıda bulunan herkesin yolu farklı oldu; değişim hepimizi etkiledi. Yıllar önce bize tam destek veren devlet görevlilerinin bazıları emekli oldu, bazıları devam ediyor. Handan Arslantaş gibi Elçin Er gibi işini özenle ve severek yapan, sonuç odaklı yöneticiler işlerinin başındalar mesela. Devlet hantaldır argümanını yıkan güçlü üretken kadınlar… Ne güzel ki açtığımız yoldan profesyonel bir fuar şirketi ilerliyor şimdilerde. Ve iyi ki de yapıyor…amacımıza ulaştık, rolümüzü oynadık.
Proje bitti, tarihin bir köşesinde hatırlanmak adına, sosyal değişimin gücüne inanmak; büyük düşünmek adına… şurada dursun bu yazı istedim.
0